“b l o G a s t e s i”



“b l o G a s t e s i”

5 Kasım 2008 Çarşamba

Mustafa Filmi Hakkında Kaygıları Yansıtan Birkaç Makale


A
tatürk 'Mustafa'yı görse...


DİYELİM ki Atatürk beyaz atının üzerinde çıkageldi, yanında İsmet Paşa, komutanları, yaverler...

Aşağıda Cumhuriyet Bayramı ve herkes "Mustafa"yı seyretmek için kuyruklarda.

Atatürk, İsmet Paşa'nın kulağına eğilerek:

"Şu arkada, elinde bazuka gibi boru olan, topçu neferi midir?.."

İsmet Paşa:

"Hayır Gazi Hazretleri, o Can Dündar, muharrir... Elindeki kamera aleti, hususiyeti sinema çeker..."

"Niye atlarımızın kıçını çekiyor?.."

"Buna 'insani boyut belgeseli' diyorlar..."

Ata:

"İlke ve inkılaplar yönü ile de belgesel imal ederler mi bu fikriyatta olanlar?.."

"Sponsor lazım..."

"Sponsor bir nevi milli şuur gibi bir şey midir?.."

İsmet Paşa:

"Hayır Gazi Hazretleri, parayı veren... Parayı kim veriyorsa, şuur o cihette nüks etmektedir..."

Atatürk:

"Pekiiii... Aziz milletimiz sinemaya girip, aziz askerlerimizin cephelerde elde ettikleri muazzam zaferleri vefa hissiyatları içinde mi seyretmekte?.."

İsmet Paşa:

"İnsani yön belgeseli hesabıyla bakmaktadırlar, gece karanlıkta önderimiz ne yapmakta..."

Ata:

"O karanlık gecelerde uykusuz kalıp bir hür vatan yaratma sancılarımın acısını anlamışlar demek ki..."

İsmet Paşa fısıldayarak:

"Hayır, bir oturuşta büyük rakı içtiğiniz, gece karanlıktan korktuğunuz ima edilmekte..."

Atatürk hüzünle:

"Buna asıl aydınlıktan korkan hilafetçiler sevinecekler... Onlar hálá dergáhlarında oturuyorlar mı İsmet?..."

İsmet Paşa:

"Hayır Gazi Hazretleri, devletin tepesinde oturuyorlar..."

"Peki, Cumhuriyet Bayramı diye neyi kutlamaktadır bu millet..."

İsmet Paşa:

"Cumhuriyetten geri kalanını..."

Atatürk, atını çevirir:

"Gidelim Paşa..."



Bekir Coşkun - Hürriyet - 1 Kasım 2008

■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■


Atatürk’ün Başındaki Çuval!..


“Mustafa” üzerinden Atatürk’e taarruz eden bir filmin psikolojik propaganda unsuru olduğu konusundaki inanç giderek yaygınlaşıyor. Bunu hem gelen mail’ler hem de gazete köşelerinde eleştiri dozu giderek artan yazılar da kanıtlıyor. Vatan gazetesinden Yiğit Bulut iki gün süreyle filme değinmişti. Pazar günü yazısına “Çocuklarınıza kesinlikle seyrettirmeyin!” başlığını atmış ve “Bu belgesel Atatürk’ü Türk halkının gözünde küçük düşürme çabasının son ürünü” demişti. Bulut, dün ise “Atatürk’ün başına çuval geçirme denemesi” başlığı altında şöyle yazmıştı:


“Bu filmi izleyen 10 yaşında bir çocuğun şuuraltına atılan Atatürk ile ilgili tohumlardan bir daha kurtulması mümkün değil. Sakın şöyle düşünmeyin ‘çocuk istiyor, filmi görsün de sonra ben yanlış olduğunu anlatırım!’ Anlatamazsınız! Bilinçaltına işleyen ‘işe yaramaz Atatürk’ imajı, yıllarca tepkisiz kalıp, yıllar sonra başka bir olayla bilinç düzeyine gelebilir. Film de bu yüzden çok tehlikeli. Burada bize düşen ‘bu filmi seyretmeyin-seyrettirmeyin’ kampanyasını yaymak.”


Yiğit Bulut, Can Dündar için “Bu filmi çeken bir basın mensubuysa, ben olmaktan utanıyorum! Yazıklar olsun” demişti. Akşam gazetesinden Oray Eğin’e göre de Dündar “Gazeteci değil, işadamı!..” Üstelik, “Gazeteciliği tüccarlığı için bir araç olarak kullanıyor. Köşesini de buna alet etmekten çekinmiyor”... Eğin dünkü yazısının başlığında, “Can Dündar’ın aklındaki hesap ne?..” diye can alıcı bir soru sormuştu! Dündar’ı “Ağlayan çocuk resminin ayaklı hali” diye niteleyen Eğin, vahamet içeren şu yanıtı vermişti:


“Can Dündar, Said-i Nursi belgeseli üzerinde çalışıyor bir süredir. Yani Fethullah Gülen cemaatine göz kırpıyor, kendini buraya entegre ederek oradan rant toplayacak. E gerçek bir Atatürkçü film de bunun önünü keserdi. Ancak kendisi o kadar paragöz ki hem laiklerden hem de Fethullahçılardan parsayı toplama amacıyla yola çıktı. Yazık ki yüzüne gözüne de bulaştırdı. Laikler filmi beğenmedi, sponsorlarla çevirdiği oyun medyada aleyhine döndü, tüccarlığı ortaya çıktı. Ve sonunda Can Dündar putu hak ettiği şekilde yıkılmaya başladı.”


Anlaşılıyor ki bu film salt Atatürk’ün başına çuval geçirmiyor, Büyük Önder’in anısına da kare kare taarruz ediyor!.. Yani Cumhuriyet’in kurucusunun yüreklerde iz bırakan anısı, mitralyöze dönüştürülmüş bir sinema makinesinin ağır saldırısı altında yara alıyor!.. Bu film tarikat ve cemaat gazetelerinin, liboşların, ikinci ve de kinci cumhuriyetçilerin ilgisine işte bu yüzden mazhar oluyor! Cumhuriyet ve Atatürk’e yürekten bağlı yurttaşlarımız halen birilerinden “Bu filme gitmeyiiinnnn!..” diye uyarı mı bekliyor!


CIA Kafası!..


Atatürk’e yalnızca laik, entelektüel ve çağdaşlık kılığında dolaşanlar saldırmıyor! Ilımlı İslamı Atlantik ötesinden Türkiye’ye enjekte etmek için önce Kemalistlerin bertaraf edilmesinde hemfikir olan CIA ajanları ile onların hamili kart yakınları da Büyük Önder’i yıpratmayı hedefliyor! İşte onlardan birinin “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabı bugünlerde ortalıkta dolaşıyor ve ne yazık ki ülkemizdeki işbirlikçilerin nezdinde itibar görüyor! Hürriyet’ten Fatih Çekirge dünkü yazısında onlardan birinin tezgâhını afişe etmek için şunları yazmıştı:


“Şimdilerde eski CIA şefi Graham Fuller’in kitabını övüyorlar. Demiş ki, ‘Türkiye yüz yıl sonra yeniden büyük güç oldu.’ O kitapta bir paragraf daha var. Ankara’nın eski CIA uzmanı şöyle diyor; ‘Kemalist Türkiye, Müslümanlar ve özellikle Araplar ile Türklerin kadim bağlarının tümüyle reddini temsil etmektedir.’ ‘Daha da ötesinde Kemalist Türkiye, İslamın bir din olarak aşağılanmasını... Müslüman gücünün zayıf düşürülmesini temsil etmektedir.’ Mustafa Kemal ve arkadaşlarının emperyalizme karşı mücadelesini ve çağdaş devlet projesini sürekli olarak ‘din düşmanlığı’ gibi göstermeye çalışan kafa işte budur... CIA kafası...”


Ne rastlantı değil mi?.. Atatürk’ü “Din düşmanı” olarak gösteren bir film ile Kemalizmin dini aşağıladığını saçmalayan bir kitap aynı anda vitrine çıkarılıyor! Keşke Fatih Çekirge, “Sabancı Holding bir el atsa da Mustafa filmine gidenlere biletleriyle birlikte bu kitap da promosyon olarak verilse” diye bir çağrı da yapabilseydi! İşte o zaman ihaneti izlemek için sinemaya gidenler, taarruzun el kitabından mahrum kalmazdı!


Mehmet Faraç - Med Cezir - Cumhuriyet - 5 Kasım 2008



■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■


Çocuklarınıza “kesinlikle” seyrettirmeyin!


Can Dündar kardeşimizin yaptığı “belgesel” hakkında yazılıp, çiziliyor, herkes bir şeyler söylüyor...


Söylüyor ama kimse “nedenleri” sorgulamıyor?


Aynen daha önce “psikolojik savaş dinamiği içinde sorduğum” Ali Kırca, o kaseti neden yayınladı sorusu gibi şimdi de soruyorum: Bu belgesel neden yapıldı?

Yapanın “sağdan”-“soldan”, “bizden”- “onlardan” gibi ayrımlar içinde sınıflanması hiç önemli değil, herkes herkese karşı “bu savaşın” tekniklerini kullanabilir!

Şimdi cevap arayalım bu belgesel “neden” yapıldı?

Net bir cevap vereceğim ama ilk etapta “okuyucularımdan” gelen yüzlerce “mesaj” arasından birini “bilinçli kesim” olayı “nasıl görüyor” örnek olsun diye aynen aktarıyorum,

“...Dün akşam Can Dündar’ın “Mustafa” belgeselini izledim. Ve açıkçası çok üzüldüm. Çünkü Atatürk yalnız ve umutsuz, kadınlara zaafı olan, yaptıklarından pişman biri gibi anlatılmış. Gerçek Atatürk düşündüğünüz kadar da mükemmel değildi, sıradan ve hatta hatalar içinde geçmiş bir hayatın pişmanlıkları içinde yalnız bir yaşam sürdü denilmek istenmiş... Peki, sıradan bir insan gibi gösterilemeye çalışılan Mustafa olmasaydı, “Atatürk” olmasaydı ne olurdu, biz olur muyduk bunu hiç düşünmemişler mi... Atatürk olmasaydı, din ve maneviyatı, akıl ve mantıkla böylesine bağdaştıran bir başka insan olabilir miydi? Ülkemiz ve milletimiz üzerinde asırlarca oynanmış haksız, ahlaksız senaryoların tortularından kurtulabilir miydik? Türk milleti için kusur olarak gösterilen haksız-yersiz-kasıtlı- mantıksız iddia ve kanaatler sonuna kadar yerinde kalmaz mıydı? Cehaleti yenmek için tek dayanağımız olan Türk alfabemizden mahrum kalmaz mıydık? Sanat ve sanatçının değeri bugünkü değerine gelebilir miydi? Kısacası biz, biz olabilir miydik? Büyük bir kıvançla izleyicilerle buluşturdukları bu belgeseli bırakın çekmeyi düşünme şansları olabilir miydi? Belgeseli kurgulayan, üzerinde çalışan emektarlar bunları düşünememişler mi? Bu belgeselle, Atatürk’ü sevmeyen, tanımayan, karalayan insanların ekmeğine yağ sürülmemiş mi? Yazıklar olsun! Bu ülkenin ekmeğini yerken, bunları yapanlara tek kelimeyle yazıklar olsun...”

Sevgili dostlar, sizlerden bana konu hakkında “ulaşan mesajlardan” en kibarca yazılmış “olanını” seçmeye çalıştım. Tepki çok büyük. Yapılanın “nasıl bir psikolojik harekat olduğunu” anlayanlar için atılan adım “aşırı cüretkar” ve durum çok vahim!

Neden yapıldığına gelince...

Daha önceki yazılarımda bahsettim. “Ortadoğu’ya yerleşip, orayı kendilerine çiftlik” yapmak isteyen emperyal güçler, 1997 yılında “Yeni Bir Yüzyıl İçin Strateji” belgesini yayınladılar. Bu belgedeki “en belirgin” hedef Türkiye’yi dönüştürmek ve “kendilerine engel gördükleri Türk Silahlı Kuvvetleri’ni” bölgede “iş yapamaz” hale getirmekti. Yıllar sonra yaşanan “çuval geçirme” ve özellikle 2003 sonrası “içeride Türk Silahlı Kuvvetleri’ne artan” saldırılar da “bu stratejinin” gereği atılan adımlardı. Aynı anda “Atatürk ve devrimlerine de” her yönden korkunç bir saldırı başladı....

Sevgili dostlar, bu belgesel “Atatürk’ü Türk halkının gözünde küçük düşürme çabasının” son ürünü...

Daha açık yazayım Süleymaniye’de “askerlerimizin” başına çuval neden geçirildiyse, Başkomutanları hakkında da aynı stratejinin gereği bu film çekildi!

Sonuç: Bu belgeseli seyretmeyin, seyredecekleri engelleyin ve en önemlisi asla çocuklarınıza seyrettirerek “şuuraltlarına Atatürk’ü küçük düşürücü tohumlar atılmasına” izin vermeyin!

Son söz: Bu filmi çeken bir “basın mensubuysa”, ben “olmaktan” utanıyorum! Yazıklar olsun!


Yiğit Bulut - Vatan - 1 Kasım 2008



■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■


Atatürk’ün başına “çuval geçirme” denemesi!


Sizlerden gelen mesajları, tepki dolu satırları açmaya yetişemedim. Dün yazdığım Mustafa “sözde belgeselini” eleştiren yazım sonrası, benden çok daha iyi “kaleme alınmış” ifadeleriniz bana ulaştı...


Bütün tepkilerin ortak vurgusu “yapılanın bir psikolojik harekat stratejisi gereği olduğu ve TSK’nın başına çuval geçiren merkezler tarafından örgütlenmesi” tezimde odaklanıyordu...

Evet, bu tezi abartmadan, eldeki bütün verileri gözden geçirerek ortaya attım...

Yapılan “belgesel” falan değil, “iyice yıpratılan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, son hamlede Başkomutanı’nın” başına çuval geçirilmesinin denenmesidir...

Ne tesadüf değil mi! Taraf gazetesinin, “son dönemlerin en kapsamlı terörist saldırısı sonrası”, başlattığı “Türk Silahlı Kuvvetleri saldırıyı biliyordu ama bir şey yapmadı” propagandasının hemen arkasından, “Atatürk zaten çaresiz, her şeyi bilen ama yapma gücü ve isteği olmayan bir adamdı” diyen bu “sözde belgesel” ortaya çıktı !

Sevgili dostlar, Türkiye’yi “dönüştürüp”, “hamura katmak”, “yeniden değerlerini tesis etmek” isteyen “merkezler” o kadar yol almışlar ki son hamlelerden birini “yapmaya” karar veriyorlar ve bu film ortaya çıkıyor. Bir Belgesel “deyip-geçmeyin”! Bu çok cüretkar ve “tam yerine odaklanmış” aşırı profesyonel bir deneme!

“Aşırı profesyonel” ifadesini “çok bilinçli” kullandım. O kadar “net psikolojik harekat” detayları var ki “bu belgeseli ben çektim” diyen arkadaşın düşünemeyeceği “incelikte” işlenmiş, bütün bu detaylar!

Annesi-babası ne kadar tersini “söylerse söylesin”, bu filmi izleyen 10 yaşında bir “çocuğun” şuur altına atılan “Atatürk ile ilgili” tohumlardan bir daha kurtulması mümkün değil. Burada gözden kaçırmamamız gereken bir detay var bilinçaltına yapılan “tohumlamaya” karşı, bilinç düzeyinde yapılan “her karşı atak” anlamsız kalır!

Daha açıkçası, sakın şöyle düşünmeyin çocuk istiyor, filmi görsün de sonra ben “yanlış” olduğunu anlatırım! Anlatamazsınız!


ANLATAMAZSINIZ!


Bilinçaltına işleyen “işe yaramaz Atatürk” imajı, yıllarca “tepkisiz” kalıp, yıllar sonra başka bir olayla “bilinç düzeyine” gelebilir... Film de bu yüzden çok tehlikeli. Büyük istihbarat örgütlerinin çok sevdiği “subconscience” teknikleri kullanılmış...

Sevgili dostlar, konuyu fazla uzatmayacağım...

Eğer bu film “bir gazetecinin” saf ve temiz duygular ile kaleme aldığı bir metnin, gerçekler ile harmanlanarak “belgesel” haline getirilmesi olsaydı hatta “zararsız hatalar” yapılmış bile olsaydı meslektaşımız “kazanç sağlasın” diye seyredilmesini desteklerdim.

Ama burada durum son derece farklı... Eldeki malzeme “çok uzaklarda-çok profesyonel” masalardan çıkmış bir “yapım” ve taşıdığı “inanılmaz zehirli” mesajlar ile karşı karşıyayız. Burada bize düşen “gerekli tedbiri” almak ve “bu filmi seyretmeyin-seyrettirmeyin” kampanyasını “yaymak”. Evet, sizlerden ricam bu sözde belgeselin 7-18 yaş arasındaki “her Türk çocuğuna-gencine seyrettirilmemesi” dinamiğine katılmanız, destek olmanız...

Belki “profesyonel” kadrolarla karşı karşıyayız ama bence bu arkadaşlar Türk halkının “kolektif” bilincini-bilinçaltını fazla hafife almasınlar... Benden söylemesi...


Yiğit Bulut - Vatan - 2 Kasım 2008


■ ■ ■ ■ ■
■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■


Boğuk sesli romantik Che Guvera’mız(!) Can Dündar dün açıkladı ve dedi ki; “Turkcell ‘Mustafa’ filmine önce destek olmaya karar verdi ancak filmin içeriğini öğrenince son anda vazgeçti.”

Peki Turkcell haksız mı?
Dün de yazdık.
Filmde Atatürk adeta ayyaş gibi
sunuluyor.
Dahası, Kürtlere muhtariyet (özerklik) istediği vurgulanıyor.
Bitmedi,kendi heykellerini diktiren diktatör imajı veriliyor.

HÜRRİYET'İN AMACI?


Keza etrafının onu terk ettiğinden dem vuruluyor. Kısacası film, insan Atatürk kamuflajıyla Mustafa Kemal’ı aşındırma ve hatta aşağılamayı esas alıyor.

Türkiye’nin millilik çizgilerini taşıyan tek telefon şirketi olan Turkcell, baştan destek olacağını vaat ettiği projeden, içeriğini görünce vazgeçiyor.Bu kararından dolayı yapılması gereken Turkcell’in alkışlanmasıdır. Öyle ya Turkcell başlangıçta Atatürk ismini duyunca hemen evet diyor ama içeriği görünce büyük bir sorumluluk ve vatanperverlik göstererek frene basıyor. Peki Hürriyet Gazetesindeki Turkcell karşıtı propaganda neyin nesi mi?
Onların ki şahsi hesap. Hürriyet bu işi vesile sayıp, yıllardır kendine reklam ambargosu uygulayan Turkcell’den aklınca Atatürk’ü kullanarak intikam almak istiyor.
Aslına bakarsanız dolaylı olarak aşağılanmasına rıza göstermeyerek Atatürk’ü sahiplenen Hürriyet değil, Turkcell.

SABANCI VE NTV!

Evet Turkcell bu olayda müthiş bir sınav vererek gerçek bir Mustafa Kemal sevdalısı olduğunu ortaya koydu. Gelelim Turkcell’in gösterdiği bu hassasiyete Sabancı Grubuyla NTV’nin neden göstermediğidir? Filmi finanse eden Sabancılar, organizasyonu yapan da NTV!
Demek ki onların Atatürkçülüğü şekilci, yani, desinler hesabınadır ya da Atatürk’ün o şekilde sunulmasından rahatsız değiller. Sabancı ve NTV sonuçta özel teşebbüs, onlara bir şey diyemem de Genelkurmay’ın pardon Yaşar Büyükanıt’ın tavrına ise şaşkınım.
Ben Genelkurmay demiyor, Yaşar Paşa diyorum, zira kararı veren tek başına o.
Evet, Turkcell’in Atatürkümüzü aşağılıyor dediği projeye, Yaşar Paşa destek oldu.
İyi de sormak lazım, Yaşar Paşa destek olduğu bu projenin içeriğini incelemedi mi?
İncelemedi ise böyle bir şey Genelkurmay Başkanına yakışır mı ? Yok eğer inceledi ise Yaşar Paşa, yoksa filmde iddia edilenlere onay mı veriyor? Evet Sabancı ve NTV’ye özel sektör olduğu için bir şey diyemeyiz de Atatürkçülüğü kimselere bırakmayan kamu kurumu Genelkurmayın pardon onun eski başkanı Yaşar Büyükanıt’ın tavrı bizim için çok önemli.

BELGESEL YARDIMI VE KONFERANS!


Bu soru cevaplanmalıdır, Yaşar Paşa’ya göre Atatürk ayyaş mıdır, diktatör müdür, Kürtlere özerklik mi istiyordu ve herkesin terk ettiği nefret edilen biri miydi? Değilse bu projeye açıklandığı gibi lojistik destek vermek, yani belgesel film yardımını yapmak neyin nesidir? Hep diyorum ya, bazı şeylere nüfuz ettikçe dehşete düşüyorum. Atatürk adına ihtilaller, müdahaleler yapılıp muhtıralar verilirken, şu yapılana bakar mısınız? Böyle Atatürkçülük, böyle kurmaylık olur mu? Bir Turkcell’e bakın, bir de Yaşar Paşa’ya?
Sakın bana gözden kaçtı demeyin, bu Can Dündar’a Deniz Kuvvetlerinde konferanslar verdirten yine bu takım. Bunun adı, güya Atatürk diye diye, Atatürk’e kast etmek değil de nedir? Bu değerlendirmeleri yapmak ve bu soruları sormakla biz vatanseverler yine çok oluyoruz değil mi paşam!

Sabahattin Önkibar - Akşam - 31 Ekim 2008


■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■

'Mustafa' ile doğmak... 'Gazi Mustafa Kemal'le yaşamak... 'Atatürk'le' ölmek!


Eşim Güzide ile, Can Dündar’ın “Mustafa”, “Atatürk Dramatik Belgeseli” ni seyretmeye giderken doğrusu, biraz endişeliydik. Gerçi Can Dündar’ın, Atatürk konusunda “canının-gönlünün” doğru yerde olduğunu ve başarılı bir belgesel yapımcısı olduğunu biliyorduk...


Eşim ve ben, onu yakından tanımak, hatta ben, Florya’da ondan bir tokat, eşim de O’nun ellerinden dondurma yemek mazhariyetine nail olmuştuk...1919’dan 1938 10 Kasım’ına kadar yanından hiç ayrılmayan, son dakikasında da başında bulunan Babam Kılıç Ali’nin, bize anlattıklarından, bire bir bildiklerimiz vardı. Acaba, sevgili Can bunları yansıtacak mıydı, yoksa klasik bir film mi yapmıştı? O da bir liberal olarak bazı konuları, yanlış mı yorumlamıştı?


Atatürk hakkında, son zamanlarda o kadar pespaye dedikodular yapıldı, yazılar yazıldı ki, belgesel, dedikoduları dağıtabilir veya, körükleyebilirdi!


Hemen söyleyeyim; eşim ve ben salondan ağlayarak çıktık.


Atatürk, bizim gibiler için bir “ilahtı” ama, her yönüyle “insan”, büyük bir “insan” dı... Fakat hatasız kul, tenkit edilmeyecek eser olmaz. Atatürk’ün hayatına, hemen ikinci elden de olsa, tanıklık etmiş ve nesli tükenmekte olan kişilerden biri olarak, bu hataları belirtmek zorundayım...


Önce şunu söyleyeyim; “Mustafa” drama-belgeseli, kaçınılmaz olarak, “insan Atatürk” hakkındaki tartışmalara-dedikodulara ivme kazandıracak ve aynı zamanda da, asıl büyük taraflarını vurguladığı için de, tartışmalara yol açacaktı ve açtı da...


Lafı fazla dolandırmadan gördüğüm hataları belirteyim:


1- Mustafa belgeselinde adeta ana tema olarak gösterildiği gibi Mustafa Kemal “yalnız ve yalnızlıktan kahrolan” bir adam değildi.. Ama “Tek” adamdı! Aile kurmak tecrübesi hüsranla sona erdikten sonra yalnızlığa boğulmadı. Çocuk hasreti çekti. Ve etrafında dalkavuklar, korumalar değil hayatlarını O’nun için feda etmeye hazır, arkadaşları vardı.


2- Mustafa Kemal de etten kemikten yaratılmış bir “insandı”. Kadınları severdi. Bir kaç kere aşık olmuştu. Evet çok içki içti ve o yüzden de erken öldü ama “alkolik”, içki içmeyince elleri titreyen ve bunalıma giren bir kişi değildi. Atatürk babama bunun sebebini şöyle anlatmış; “Kafam o kadar işliyor ki, rakı içmekle teskin olmak ihtiyacındayım”...


3- Kürt konusu filmde biraz muğlak bırakılmış; Atatürk’ün adeta Kürtlere özerklik verilmesini, eyalet sistemini istediği gibi bir izlenim bırakıyor. Sonu getirilmemiş. Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşından sonra, Kürt vatandaşların bu mücadeledeki yadsınamaz ortaklıklarından ötürü, yeni devlette ortaklık verilmesini düşündüğü doğru da, sonra Şeyh Sait isyanıyla başlayan ve yabancıların tahrik ettikleri bir dizi başkaldırılar üzerine çözümü, “entegrasyonda”, Cumhuriyetin temel tılsımını da “Ne Mutlu Türküm diyene” inancında bulduğu, nihai hakikat. Sevgili Can’ın belgeselinde, Cumhuriyetin 10. Yıl Nutkunun sonunda da Atatürk’ün sesi titreyerek söylediği bu cümleye, neden yer vermediğini doğrusu pek anlayamadım!


4- Belgeselde, mâlum çevreler tarafından eskiden olduğu gibi istismar edilecek bir konu var: Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışının ve Milli Mücadeleyi başlatışının arkasında Sultan Vahdettin olduğu iddiası. Vahdetin’in şu sözleri yer alıyor sonrası muğlak bırakılıyor: “Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi tarihe geçmiştir. Bunları unut. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, paşa devleti kurtarabilirsin.”


Doğru; Zayıf bir adam olan Padişah o sırada belki hakikaten öyle düşünmüştü ama sonra İngiliz komiserinin baskısı altında Mustafa Kemal’i azletmiş ve divanı harbe vermiş, üzerine bir de hilafet ordusunu sevk etmişti.


5- Belgeselde ima edildiği gibi Atatürk, kendisi heykellerini diktirmedi. O heykelleri millet diktirdi ve millet O’nun resimlerini evlerinin duvarlarına kendiliğinden astı ve asıyor...
Belgeselde bu hatalara karşı, Mustafa Kemal hakkında pek bilinmeyen bazı hususlara yer verilmiş...


İyi Fransızca bildiği ve yazdığı, çok okuduğu ve tabii ileri görüşlülüğü. Mustafa Kemal ne yapmak istediğini çok önceden tasarlamış ve Mazhar Müfit Beye 5 hedef olarak yazdırmış ve hepsini de gerçekleştirmiş...


Altemur Kılıç - Yeniçağ - 31 Ekim 2008


■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■



Mustafa'ya gittim...

Sarhoş.

Kafayı bulunca ağlayan...


Hoyrat.

Soğuk.

Kalpsiz.

Çevresine eziyet eden...

İtiraz edeni asan...

Arkadaşlarını satan...

Goygoycuların dolduruşuna gelen...

Milletten bihaber.

Hatta milleti küçümseyen...

Alay eden.

Hesabını kitabını bilmeyen...

Batı hayranı.

Sefa düşkünü.

O balo senin...

Bu balo benim, gezen.

Zampara.

Cephede bile karı-kız düşünen...

Savaşmadığı için sıkılan...

Ordu varken, çete kurmaya kalkan...

Devrimleri intikam için yapan...

Dinsiz.

Kendi heykellerini diktiren...

Megaloman.

Bencil.

Günde 3 paket sigara içen.

Usul usul intihar eden...

Psikolojik bunalımda...

Yalnız.

Çaresiz.

Basiretsiz.

Zavallı bir adam.

*

Mustafa'daki Mustafa bu.

*

Anafartalar 1 saniye.

İşgal 2 saniye.

Tası tarağı toplayıp kaçmak için, sığır sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile tırsan... Sığır sürüsüyle düşman ordusunu ayırt etmekten aciz biri... Başkomutanlık meydan muharebesi desen... Taktiğini falan başkasından araklamış zaten.

*

Hak edilmiş bence Oscar...

En azından Nobel.


Yılmaz Özdil - Hürriyet - 4 Kasım 2008

0 Farklı Fikir Daha:

Yorum Gönder

“b l o G a s t e s i” A r s i v i

“b l o G a s t e s i” A n k e t l e r i

Sitemizi Nasıl Buldunuz ?

Aşağıdakilerden Hangisi Sizin Siyasi Görüşünüze En Yakın Olandır?

Kategoriler

Türkiye İç Siyaseti ve Tarihi

Türkiye Dış Siyaseti ve Tarihi

Dünya Siyaseti ve Tarihi

Yaşam / Yaşamsal Tarih

Düşündüren Kareler

Kültür / Sanat / Müzik

Edebiyat / Deneme / Şiir

Felsefe / Düşün Dünyası

Kategoriler

Bilim / Teknoloji / Bilgisayar

Sağlık / Doğa / Fen Bilimleri

Olay Yeri İnceleme

Spor

Mizah

Sayfamızı Firefox Veya Chrome İle Görüntülemenizi Tavsiye Ediyoruz

Sayfamızı Firefox Veya Chrome İle Görüntülemenizi Tavsiye Ediyoruz

Son bloGastesi Yazıları

Yazılara Yapılan Son Yorumlar

Bu sitenin bütün hakları mahfuzdur.

Bu sitede yayınlanan tüm yazınsal içerik ve fotoğraflar, telif hakkı sahibinden önceden yazılı izin almadan hiçbir şekilde

yayınlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, herhangi bir şekilde elektronik yolla gönderilemez.

Bu site Creative Commons Attribution - Noncommercial - No Derivative Works 3.0 Unported License' ı ve

CopyScape Web Site Content Copyrights Protection ile korunmaktadır.

Page copy protected against web site content infringement by Copyscape Page copy protected against web site content infringement by Copyscape Page copy protected against web site content infringement by Copyscape
Creative Commons License Creative Commons License Creative Commons License Creative Commons License Creative Commons License

   [bloGastesi.blogspot.com] © 2008 ® bloGastesi™

Sayfa Başına Çıkmak İçinTıklayınız